Onkoloji Birimini Tanımak
Hayatta insan neden kaçarsa başına o gelirmiş…..
Herşey Başhekim odasındaki konuşma ile başladı. 4 senelik bir aradan sonra klinik alana tekrar geri dönmeye karar verdim. Zira idari iş klinik alanla kıyaslanınca çok kuru, sıkıcı ve anlamsız gelmişti. Ayrıca hümanist kişilik yapım klinik ve akademik alana daha uygundu. Bu sırada önüme bir fırsat çıktı: Başhekimlik bana Medikal Onkoloji Birimi’nin bir psikolog ihtiyacı olduğunu belirtip, ilgilenip ilgilenemeyeceği sordular. İlk aklıma gelen şey;
Onkoloji mi? Nasıl yani hep kaçtığım alanda mı boşluk vardı? Oldu.
Ruh sağlığı alanında psiko-onkolojiye ilgi duyanlara hep şaşırmıştım. Hatta yüksek lisans giriş sınavında “Hangi alanda çalışmak istemezsiniz? Neden?” diye bir soru vardı. Bende ölüm öncesi, yani terminal dönem hastalar demiştim. “Onlara nasıl destek olabileceğimi düşünemiyorum” diye yazmıştım. Ve işte gelen teklif hep kaçtığım alanda idi. Onkoloji benim için ölümle çalışmak, terminal dönemle çalışmak demekti. Nitekim benim için kanser, ölümü, umutsuzluğu çağrıştırıyordu. Bu aslında zihnimdeki hastalık şemam ile ilgi bir durumdu. Hastalık şeması herhangi bir hastalık hakkında oturmuş inançlarımızdır. Baba ailemdeki büyüklerin hepsini kanserden kaybettiğim için benim için öldürücü bir hastalıktı. Benim kanser ile ilgili inançların asla tam olarak iyileşemeyecek, sonunda ölüm olan korkunç bir hastalıktı. Hatta ölümün eşiğinde psiko sosyal destek vermenin anlamını bile sorgulayacak kadar onkoloji alanına cahildim.
Bu sırada bir yandan düşüncelerim hızlı bir şekilde kafamdan geçmeye devam ediyordu:
- Sadece tek bir popülasyon mu göreceğim? Bu bir süre sonra hem sıkıcı hem de köreltici olmaz mı? Üstelik de sadece onkoloji hastası görmek beni de çok umutsuzluğa düşürmez mi? diye düşünmeye başladım.
Ağzımdan otomatik olarak baş hekime;
- “Nasıl yani, sabahtan akşama kadar kanser hastası mı göreceğim sadece” diye bir soru çıkmıştı.
Baş ekimin cevabı netti: “Bak, önü çok açık!”
- Önü çok mu açık demişti? Yani, kanser vakaları çok daha artacak mı demek istemişti.
- Aman içim daha da ferahladı! diye düşündüm. Önü açık demek, yani hepimizin kanser olma olasılığı artıyor demek!
Bir diğer durum, baba tarafımda babaannem, dedem ve tüm kardeşleri, hepsi kanserden vefat etmişlerdi. Babannem ve çok yakın olduğum babamın kuzeni gözümün önünde akciğer kanserinden hayatlarını kaybettiler. Ben bu hastalığı düşünmekten bile kaçardım, şimdi onkolojide mi çalışacaktım. İşte o zaman henüz, “insan hayatta neden kaçarsa kaçsın, başına geldi mi öyle bir adapte olur, baş eder ki, kendi bile kendine şaşırır”, gerçekliğini henüz tam olarak kavramamıştım.
Öncelikle bu alanda daha önce deneyimim olmadığını, çok spesifik bir alan olduğunu, baştan aşağı yeni bir eğitim almam gerektiğini söyledim. Bana cesaret verdiler ve baş hekim tekrardan “Bak, önü çok açık” dedi.
“Bak onu çok açık”…. Zihnimde alarm gibi yankılanıyordu.
Ben kararsız gözlerle baktıkça o “önü çok açık” diye tekrar ediyordu. Hadi bakalım deneyelim dedim. Kurumu seviyordum, benim için iyi bir fırsat olacaktı. Denemekten zarar gelmezdi, olmadı bırakırım diye düşündüm.
- “Tamam, şubat başı ikinci Onkoloji ünitesi açılınca başlarsın” dedi.
Tüm hayatımı değiştirecek, bana hayata bambaşka bakmamı sağlayacak bir döneme giriyordum. Ama tabi o zaman bunun farkında değildim. Bakalım beni neler bekliyordu. İşte yolculuğum başlıyordu.